Sinema - Sahne - Tiyatro
Yücel Çakmaklı’nın eniştesine verdiği söz
“Sinemayla ilgili gazetelerde çıkan yazılar, kültür sanat edebiyat dergilerinde, eniştemin aldığı dergilerde falan... Ben böyle yavaş yavaş kültür sanat tarafına da merak sardığım için ‘yönetmen’i keşfettim. Demek ki bu işte dedim en önemli olan yönetmen. ‘Ben yönetmen olacağım enişte’ dedim. ‘Türk sinemasının milli manevi değerlerine bağlı olması için yazılar yazacağım. Ben kendim de, becerebilirsem, sinemacı olursam böyle filmler yapacağım’ dedim. Öyle bir söz verdim ben.”
Hakan Albayrak - KARAR
Yücel Çakmaklı. Milli Sinema’nın mimar ve mühendisi. Amerikan, Avrupa ve Hint sinemalarının etkisindeki YeÅŸilçam’a bu ülkenin ruh iklimini taşıyan öncü yönetmen. YeÅŸilçam’da bir Alperen…
50 yıl boyunca inanılmaz bir aÅŸk ve ÅŸevkle, olaÄŸanüstü bir enerjiyle, durmadan duraklamadan Milli Sinema davasına hizmet etti, bu davaya mevzi üstüne mevzi kazandırdı. Önce Milli Sinema’ya iliÅŸkin teorik çalışmalarıyla, sonra teorisini pratiÄŸe döktüğü filmleriyle bir yol açtı. Bu yolda en çok ve en güzel o yürüdü.
“BirleÅŸen Yollar”dan “Memleketim”e, “Bir Adam Yaratmak”tan “Küçük AÄŸa”ya, “Hacı Arif Bey”den “KuruluÅŸ”a, “Minyeli Abdullah”tan “Kanayan Yara Bosna”ya kadar, hangi filmine bakarsanız bakın, bu ülkeyi bu ülke yapan deÄŸerlerin ihyası yolunda bir kilometre taşı görürsünüz.
Yolun başına dönelim…
***
Ahir ömründeki bir sohbetimizde Yücel Abi’nin kendisinden dinlemiÅŸtik:
“Ben 1937 yılında Afyon’da doÄŸdum. Babam Afyon’da adliyede baÅŸkatipti. Ben ilkokula yeni baÅŸlamıştım. Yedi yaşındaydım. Babam çok hızlı geliÅŸen bir hastalık sonucu, menenjit hastalığı, daha teÅŸhis meÅŸhis konulup Ankara’ya nakledilinceye kadar vefat etti. Onun için biz dört kardeÅŸ, en büyükleri ben, benden küçüklerim var iÅŸte boy boy, beÅŸ yaşında, üç yaşında, en küçüğümüz de daha kırk günlüktü, biz dört kardeÅŸ yetim kaldık. Ve dolayısıyla biz ailede, amcalarım, dayılarım, baÅŸta babaannem, anneannem, dedelerim falan böyle paylaşıldık, o ÅŸekilde büyüdük yani. Beni dedeme verdiler. Dedem köy imamıydı, köye gitmesi gerekiyordu. Ve ben Afyon’da ilkokula baÅŸladığım için, tahsilim yarım kalmasın diye Çocuk Esirgeme Kurumu’na beni yazdırdılar…”
“Yaz aylarında devamlı dedemlere giderdim. Dedemin ramazan aylarındaki vaazları beni çok etkiledi. Dedem çok yaÅŸlı olduÄŸu için ben müezzinlik de yapardım ve dolayısıyla beÅŸ vakit ezanları ben okurdum dedemin yerine, minareye çıkıp inmesin diye. Dedemin bir geleneÄŸi vardı; Ramazan’da ikindi ile akÅŸam namazı arasında, iki saat, cemaat dağılmadan onlara Kuran-ı Kerim’den kıssalar, çeÅŸitli hikayeler anlatırdı. Böyle vaazlı nasihat ederdi. Öyle bir anlatım tekniÄŸi vardı ki o beni çok etkiledi. Dramatik bir örgü içinde anlatıyordu olayları ama kaptırıp gitmiyordu. Heyecanlı bir hikaye anlatıyor ÅŸeklinde deÄŸil de, aralarda kesintiler yaparak; orada artık ne söyleyecekse, tebliÄŸ, telkin meselesine ağırlık veriyor, yani bir nevi o dramatik örgüyü, hikaye anlatımını bir araç olarak kullanıyordu. Yani cemaati baÄŸlamak için. Yoksa sadece nasihat, tebliÄŸ, telkin etse cemaat o kadar kalabalık olmazdı. Hakikaten çok büyük bir zevkle izlerlerdi. Ben de iÅŸte o tekniÄŸi kaptım dedemden. Demek ki dedim burada hikaye anlatma geleneÄŸi bir vasıta…”
“Afyon’da okuldan, derslerden arta kalan zamanlarda, hem harçlık olsun diye, hem de sinemaya olan aÅŸkım, merakım dolayısıyla, çok film göreyim diye, sinemalarda yer göstericilik, bilet kesicilik falan gibi ÅŸeylerde oyalanırdım… Åžimdi bu ÅŸekilde yetiÅŸmiÅŸ olduk. Sinemanın gücünü ben kendi üzerimde gördüm yani, ne kadar etkiyici olduÄŸunu…”
“1955 üniversite tahsili için Ä°stanbul’a geldim. Ä°ktisat Fakültesine gidiyorum. Fatih Medresesinde kalıyorum. Buna önayak olan da eniÅŸtem Kemal CabıoÄŸlu. Kemal CabıoÄŸlu da burada üniversite yıllarından itibaren Türk Gençlik TeÅŸkilatı, Talebe BirliÄŸinde falan aktif, milliyetçi, mukaddesatçı öğrencilerin liderlerinden, hala daha böyle bu tarz milli manevi deÄŸerlere baÄŸlı. Öyle bir muhitteydi. Ve iÅŸte beni de o toplantılara da götürüyor. Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Milliyetçiler DerneÄŸi… Ama bir tarafta benim hayatımda sinema var ÅŸimdi tabi en önemlisi. Dedim: Bu ikisini nasıl birleÅŸtireceÄŸiz? Dedemden gördüğüm ÅŸeyleri alayım; milli, manevi deÄŸerlere baÄŸlı bir sinema olsun…”
“Sinemayla ilgili gazetelerde çıkan yazılar, kültür sanat edebiyat dergilerinde, eniÅŸtemin aldığı dergilerde falan... Ben böyle yavaÅŸ yavaÅŸ kültür sanat tarafına da merak sardığım için ‘yönetmen’i keÅŸfettim. Demek ki bu iÅŸte dedim en önemli olan yönetmen. ‘Ben yönetmen olacağım eniÅŸte’ dedim. ‘Türk sinemasının milli manevi deÄŸerlerine baÄŸlı olması için yazılar yazacağım. Ben kendim de, becerebilirsem, sinemacı olursam böyle filmler yapacağım’ dedim. Öyle bir söz verdim ben.”
***
O ne güzel bir sözdü… Ve Yücel Çakmaklı o sözünü ne güzel tuttu…
Dün, 23 AÄŸustos 2009’da ebedî âleme göçen Yücel Abi’nin sekizinci vefat yıldönümü idi. Bu vesile ile kendisine bir kere daha Rahmet-i Rahman dilerim.
Henüz yorum yapılmamış.